https://figenbegen.com/en 959 0 0

SANAT PAYLAŞMAKTIR

Önümüzdeki birkaç hafta boyunca sizlere önem verdiğim, verilmesi gerektiğine inandığım birkaç konudan söz etmek istiyorum. Bu hafta bunlardan ilki ile; ”  PAYLAŞMAK ”  kavramı ile duygularımı iletmek istiyorum. Huzurlu olmak, rahat yutkunmak, içine sindirmek, lâyıkıyla uyuyabilmek için ben; ders verirken, bildiklerimi öğrencilerime aktarırken, elimden gelenin en iyisini zorlayıp, ne biliyorsam, ne kadar yetkinsem, ya da o anda aklıma ne geldiyse, nasıl konsantre olduysam, hepsini hiç sakınmadan veriyorum. Kısacası eskilerin deyimiyle ” EL”  veriyorum.Atölyelerde çalışırken, ustalarım bana ”  E hepsini ben söylersem sen ne yapacaksın, biraz da kendin bul hatanı, ya da güzel olanı ”  derlerdi. Ben buldum bulmasına ama çok ta zaman kaybettim galiba. Gerçi ben gibi bir insan, hiperaktif derecesinde çabuk ilerleyen, yol kateden biri için bu pek de kayıp sayılmamalı, tam tersine olgunlaşmak için zamanı değerlendirmek olarak algılanmalı. Örneğin: Ben; renk konusunda rakip tanımıyorum, Fransız meslekdaşlarım bu yüzden akademide staj yaparken, paletime bakıp ”  vous êtez folle du couleurs ”  ( siz tam bir renk delisisiniz) derlerdi. Bazıları da ”  maniaque ” kelimesini kullanırlardı. Bu kelime bizdeki gibi anlam taşımıyor Fransızca’da, asıl ait olduğu dilde. ” Tutkun”  anlamına gelip, insanlara sıfat olarak kullanılıyor. Bu ister benim gibi renge, Mecnun gibi Leyla’ya tutkun olsun, farketmiyor. Bilip de kendime saklasam ne olacak? Bana gösteren mi oldu, kendi bulsun desem ne olacak, ben ne kazanacağım ne kaybedeceğim. Hem her bilgiyi öğretmezsem, her bulduğum tekniği göstermezsem ben ne yaratacağım yeniden, nasıl yenileyeceğim kendimi? Saklayanlar nerelerde, ben nerelerdeyim. Ben; bilginin paylaştıkça artacağına, beni daha farklılıklar bulmaya, araştırmaya iteceğine inandığım için ne biliyorsam çevreme aktarmaya uyarladım kendimi. Yaptıklarım, başardıklarım ortada. Bunu farkedip, beni dünyanın her yerine davet eden kuruluşlar da ispatı. Düzenli olarak her yıl, Paris’e  öğrencilerimi götürüyorum. Önce atölyede çalışıp, etütler yapıp, sonra Türk insanının gücünü yeteneğini ıspatlamaya gidiyoruz Avrupa’ya. Çok ta güzel oluyor. Hem ben öğretmiş olduklarımla, hem öğrencilerim yarattıkları eserleriyle takdir toplayıp sertifikalarımızla geliyoruz ülkemize, göğsümüz kabara kabara. Dahası da var; yıllar önce renklerimi daha da geliştirmek için Provence’a gitmem önerilmişti bana akademide bir arkadaş tarafından. Oraya da gittim, o inanılmaz tarlalarda çizdim, boyadım; o insanı hem kokusuyla hem görüntüsüyle deli eden lavantaları. İlk seneden sonra ard arda tam 13 yıl öğrencilerimi taşıdım, inanın öyle gururlandırdılar ki beni. İşte benim hazzım, doyumum böye zamanlarda oluyor. Belki inanmıyacaksınız ama gerçek. Onlar övgü dolu eleştiriler aldıkça, ben takdirle karşılandıkça değmeyin keyfime. Hele bir de son gece kokteyl eşliğinde aldık mı elimize şampanyalarımızı, geçince mini sergimizin karşısına, keyfimize diyecek yoktur artık. Bir hafta bitmiş biz mutlu, tabloların içindeki lavantalar fırlayıverecek gibi saçtıkça kokularını, tablolar coşkulu. Kolay mı, dünya sanatçı görüyor, eser görüyor. Bu yıl bir de Hollanda eklendi bu gezilere. Ben davetli olarak gidiyorum dünyadan gelen 20 sanatçı dostumla omuz omuza çalışmaya, sonra da asistanım Nühket grubumuzu getiriyor yanıma. Ne gördüysem, yeni olarak neyi tattıysam sanat adına onlar da tadına varacak o güzelliklerin. Hem bizi tanıtacağız, hem onları tanıyacağız. Gönüllü olarak kültür elçiliği yapacağız açıkçası; karşılıksız. Belki bir gün birileri okur da ilgilenir, en azından giderken yanımızda götürdüğümüz tanıtıcı minik hediyelerde destek olurlar diye.Bu gezilerle ilgili ayrıntılı bilgiyi; ilgilenenler bizzat şahsımdan mail aracılığı ile iletişim kurarak alabilirler. Malum, siz yapar pişirirsiniz hazıra konup yemek isteyen çok olur. İşi böyle sıkı tutmamın sebebi; götürdüğüm her ülkede kültür daireleri ve okullarıyla birebir anlaşmam var ve çevirmen ve kurs sorumlulsu yetkisi bana verildiğinden idareciler sadece benimle muhatap oluyorlar. Buralara gelmek hiç te kolay olmadı inanın dostlar, herkes haftasonu, bayram, tatil değerlendirirken ben yıllarca dil kursları, kültür gezileri derken kendimi yetiştirdim. Sadece birikimlerimi aktarabilmek, kursa götürdüğüm lişilere en iyi hizmeti verebilmek, muhatap olduğum kişilere ve kuruluşlara mahçup olmamak için. İşte benim gözümde PAYLAŞMAK budur. İşte ben buyum, tek başıma yemekten, yalnız izlediğim filmden, ilk kez gördüğüm ülkelerde tek başıma gezmekten haz almıyorum. Ben paylaşmayı seviyorum;  sanat adına yarattığım teknik ve deneyimlerden  kendim birşeyler yaparken değil de öğrencilerim başardıkça, yanımda oldukça benim için sanat sanat oluyor. Çünkü o onlarla gelişiyor, büyüyor. Düşünün bir kez; öğretmişsiniz, heyecanla ders vermişsiniz, ekolü, sanatçılarını çektiğiniz fotoğraflardan, aldığınız kataloglardan göstermişsiniz, şimdi de eserin aslının karşısında kritik veriyorsunuz, anlatmış olduklarınızı birebir paylaşıyorsunuz. Var mı bundan başka haz? Keşke her sanatçı dostum benim gibi düşünse, alıp götürse grubunu sanatın beşiği yerlere, gösterse Türk insanının yaratıcılığını, modernliğini, sanatını….

PREVIOUSNEXT
0 Comments
+ LEAVE A REPLY

CLOSE