https://figenbegen.com/en 959 0 0

SANATÇININ İLHAM KAYNAKLARI 1

Bize destek dilendirmeyin lütfen. Yaratarak, dokuz doğurarak bir eseri meydana getiren sanatçının motivasyonu nasıl oluşur acaba, hiç düşündünüz mü? Onu yargılarken, eserlerini yerden yere vururken, nasıl yapması gerektiğini akıl veririken… Eleştirmesi, demesi kolay; alın fırçayı, paleti elinize, yapın kolaysa, öyle gösterin gücünüzü. Kuru sıkı atmakla, otorite kesilmekle olmaz.  Bir insan ya sanatçı doğar, ya da bir sanatçıdan doğar. Ressam, şarkıcı, çok güzel şiir okuyan biri, çok iyi şarkı icra eden biri olabilirsiniz ama, bu sizin yaratıcı olduğunuz anlamına gelmez. Çünkü siz başkasının ruhuna giremezsiniz, asla onun gibi hissedemezsiniz. Ya da birisinin çektiği bir fotoğraftaki enstantane olamazsınız. O zaman da icracıdan, taklitçiden başkası olamazsınız. Allah, yetenekleri içimize yerleştirip, bizleri bu dünyaya yollarken, siz de “orada” olmalı, nasibinizi almalıydınız. Şşimdi işiniz biraz daha zor; çok çalışmalı, araştırmalı, çabalamalısınız, öğrenmek için. Çalışarak, öğrenerek; ” ressam” olabilirsiniz. Bilgilerinizi birine göstermek için değil, kendinize mâl etmek için öğrenin. Yaratabilmek için, görülmemişi, duyulmamışı, öğretilmemişi ortaya koymanız gerekir. İnsanları şaşırtacak, bir daha, bir daha baktıracak, kuşaklar boyu estetiğe hizmet edecek, tarihe geçecek, öğrenmek için sizi, çaba sarfettirecek eserler yaratmalısınız. Özgün olmalısınız, ” Siz ” olmalısınız. Benim ilham kaynaklarım; ” Çocuklarım” . Biri ” Gurbet Kuşu” , diğeri ” Ana Kuzusu” . Kızım Hollanda’da dünyaca ünlü IFF  (International Fragrances and Flawors) adlı fabrikada, ” Parfüm Kalite Kontrol” görevlisi olarak çalışıyor, oğlum babasıyla İzmir’de ahşap sanayiinde. Her ikisi de başarılı, işinin ehli. Her ürettiğim işimde onlardan bir parça hep var. Çünkü onlar büyüyünce hep yanınızda olsalar da, artık sizden uzaktalar. Minicik bir bebekken kokladığınız oğlunuzu artık tablolarınızda koklayacak, kızınız bambaşka diyarlarda iken tablolarınızda yaşayacak. Sizler de bu hasreti, özlemi sunacak duyguları işleyeceksiniz tablolarınızda. Ölümsüzleştireceksiniz sevginizi yavrunuza. Deneyin; onların portrelerini yapın, bebeklik, ergenlik, yetişkinlik…Farkında olmadan geçirdiğiniz onca yılı görün, ölümsüzleştirin. Gözlerinizin sulandığı, özleminizin doruğa çıktığı, mis gibi kokusunun burnunuzda tüttüğü tablolar yapın. Sevincinizi, üzüntünüzü, özleminizi, hırsınızı, rekabetinizi, acınızı, bilginizi, deneyiminizi, hatalarınızı, başarılarınızı” Sizi” yapın. Ki, sizi tanıyamayanlar da tanıma fırsatına sahip olsunlar, ondan sonra da ona göre eleştirsinler. Ne yaratırsanız yaratın, ister şiir, ister resim, ister şarkı, koyun içine bir parça hüzün, ayrılık, çoşku bakın nasıl oluyor. Özlediğiniz kişiyi öpün resimlerinizde, yaşatın şiirin her satırında, çoşturun her notada. Önemli olan vermek istediğiniz mesajı iletin insanlara. Duygu dolu olun. Empati kurun, o an yaptığınız ne ise ” O” olun. Eseriniz kalıcı olsun, öğretici olsun, ” ESER” olsun. Ona bakan gözler, hislerinizi paylaşıp, yorumunuzu anlasın, sizi okusun. Çizdiğiniz ne olursa olsun; ister insan, ister eşya, ister hayvan, ya da bir tas. Yeterki ruhu olsun, sizin olsun, sizi bize yansıtsın, anlatsın, dolkunuvermek hissi uyandırsın. İşte burada taklit edenlerin işi çok zor. Nasıl ” siz” olup ta sizin duygularınızı, yorumunuzu çalacak, üstelik aynısını yaptığını zannedip, katledecek. Burada hemen açıklamam gereken bir konu var: bizler yeteneklerimize yön verirken, onları doğru kullanmayı öğrenirken tabii ki ustalarımızı taklit edeceğiz. Nasıl anne-babalarımızı taklit edip hayatı ve yaşam ilkelerini öğrenmek için yaptıysak. Ama bir yere kadar. Sonra ayaklarımızın üzerinde durmayı bildik, mücadeleyi öğrendik. İşte resimde de öyle olmalı; öğrenmek için ustalarımızı, renklerini, çizgilerini, ışıklarını taklit edip, nasıl, ne imkansızlıklarla, nasıl resim yaptıklarını, duygularını bize nasıl aktardıklarını anlamak için öğreninceye kadar taklit etmeliyiz. Bu öğrenmek için ürettiklerimizi de, kendimize saklayıp, hiçbir zaman onların arkasına saklanıp, birazcık da olsa değiştirip insanların beğenisine sunmamalıyız. Bu konuda takdir, başarı beklememeliyiz. Bu ülkede, her eksper olan yetkin kişi maalesef dünya sanatçılarının eserlerinin hapsini pek tanımayabilyor. O bakımdan ne kendimizi ne onları kandırmayalım. Özgün olalım, yaratıcı olalım, dürüst olalım. Kendimiz olalım ki ayakta kalabilelim. Kendimizi yenileyebilelim. Bir gün gelir kopyalayacağınız eserler artık size göre bitebilir, bıkkınlık gelebilir,o zaman ne yaparsınız, zaten; gözünüzü, özünüze çevirip bakma alışkanlığınız olmadığından, düşersiniz. Üstadlardan biri birgün atölyesinde dersteyken bizlere: ” Sanatçı oldu mu düşer” demişti. ” Adeta olgun meyvanın toprağa düşmesi gibi. O zaman tadına doyulmaz, o artık tam olmuştur, seyredin bakın nasıl da tamdır ” o” . Nu içinde yat Ali Rıza Kırkan hocam. Belki de bu benzetme Van Gogh söylediği ile aynı duyguyu ifade ediyor. O da, o kadar çok çalışır, işine o kadar konsantre olur ki; saatler sonra yaslandığı taburesinden düşer, ” hah tamam oldu bu”  deyip dinlenmeye çekilirmiş. Ertesi gün gelip baktığında gerçekten de resminin bitmek üzere olduğunu görürmüş. İşte olgunluk.Özüne konsantre olanların tatlı yorgunluğu.

PREVIOUSNEXT
0 Comments
+ LEAVE A REPLY

CLOSE