https://figenbegen.com/en 959 0 0

HATIRALAR TEMEL TAŞLARIMIZ

Geçen yazımda bahsettiğim gibi anılar, aile büyüklerimizden bize kalanlar, belki de sahip olduğumuz, biz sanatçıları besleyen en önemli öğeler. Aslında sanatçı diye ayrım yapmamak gerek, hepimizin sahip çıkması gereken mirastır anılar. Her evde sandıktan çıkan nice değerler vardır. Her aile evladına bırakmak üzere ne özenle birtakım elişleri, danteller hazırlamıştır. Her usta ülkesine diye nice heykeller, tablolar, köprüler, binalar hediye etmiştir. Evde bir-iki elişiyle sınırlı kalan anılar, daha büyük düşündüğümüzde şehirlere, devletlere mal olup, tarihî eserlere kadar gidiyor. Hatta, ustaların müzeleri dolduran eserlerine kadar. Açık hava müzelerini oluşturan, köprüleri, devasa heykelleri de unutmamak lazım. Altın kakmalarla bezenmiş Napolyon köprüsü Seine Nehri’nin tam ortasında gelin tacı gibi kavrarken iki yakayı, altından geçenlerin nehre attığı paralarla dileklerde bulunmasına da sebep oluyor. Tekrar Paris’e gelmeyi, ya da sevdiğiyle geçiyorsa eğer, aşkının sonsuza dek sürmesini dileyerek. Rodin’nin bahçesinde, taklitlerini gördüğümüzde, aklımıza yerleşenin aksine, hayalimizdekinden çok daha küçük ebattaki, ” Düşünen Adam” heykeli gibi, Rialto Köprüsü, Uffizi Sarayı, Mayalardan kalan Azteklerden kalan Yukatan’daki tapınaklar, Brandenburg Kapısı gibi, daha nice eser bize hep atalarımızdan miras. Ülkemizde; sadece İstanbul’da, yıkılmadan kalmış eserler bize miras. Onlar dünyada eşine rastlanamayacak kadar, hem içerik hem de ebat olarak çok büyükler. Süleymaniye Camii, Ayasofya ( kilisesi) Camii, Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, Yerebatan Sarnıcı Sirkeci Garı ve daha niceleri. Peki bizler İzmir’de, gereksiz büyüklükteki resmî binaların arkasına utancından gizlenmiş gibi duran Konak Sahil Camii ve Tarihî Saat Kulesi’nden başka neyi sahipleneceğiz, neyi öğreteceğiz torunlarımıza, nereyi gezdireceğiz misafirlerimize. Neden çocukluğumda önünden geçerken büyük haz aldığım eski Rum evleri artık yerlerini hava almamızı imkansızlaştıran dev apartmanlara bırakmış ? Ahşap evler nerede, Varyant’ın gerdanlık gibi süsleyen?  Amerikan zırvası onca gereksiz gökdeleni dikmek, insanların meltemini kesmek midir, geleceğe miras bırakmak yoksa eski eserlere sahip çıkmak ve onlara gözü gibi bakmak mı? Ben ne zaman yurtdışına gitsem, hep düşünürüm nedir beni en çok etkileyen, tekrar gitmemi sağlayan, rahatlatan, güven hissi veren? Bunlar, şehirlerin mihenk taşları olan tarihî eserler, köprüler, saraylar, heykeller, tablolar. Yıllarca, asırlarca, hep yerlerinde dimdik duran, sizi karşılayan, güven veren, karşılayan, uğurlayan. Koskoca imparatorluktan daha fazla eser, daha fazla miras kalmalıydı bu ülkede de. Bizden çok, bizim hakkımızda bilgi sahibi olan yabancılar, bizim kültürümüze de, müzelerinde eserlerimize de sahip çıkıyorlar. Yıllar önce orta Fransa’da Moulins’de ” Mevlâna ve Sema” hakkında konferans verirken, içlerinde sufîlerin de bulunduğu topluluğun ilgisi, beni gerçekten hayrete düşürmüştü. Konferans sonunda tebrik etmek için geldiklerinde, kendilerinin Türkiye turu yaptıkları bir esnada tesadüfen Konya’yı gezerken Mevlâna ve felsefesine hayran olduklarını daha sonra derinlemesine araştırınca tasavvufa aşık olduklarını ve emekli olur olmaz konuyla daha derinden ilgilenmeye karar verdiklerini söylediler. O zaman da ben, ülkemizden ve sahip olduğumuz kültür mirsanın en önemli kişisi olan ve benim de yıllardır bıkmadan usanmadan resmettiğim Sema ve Mevlâna konulu eserlerimden ötürü epeyce gururlandım. Küçücük dünyada konuşacak, paylaşacak konu bulmak, sanat konuşmak gerçekten çok iyi geliyor insana. Başka ne var ki kalıcı olan, kuşaktan kuşağa geçebilecek olan? Ustanın tablosuna dokunursunuz eliniz titrer, anneannenizin örtüsüne dokunursunuz kalbiniz burkulur, heykelin karşısına geçersiniz sizi kucaklar, köprüden geçersiniz sizi taşır, camiye, kiliseye girersiniz size güven verir, sığındırır. Bügün en ünlü modaevinden aldığınız giysi değil, ninenizin örtüsüdür sizi sarmalayan, mis kokan. Kopya, poster değil, emek verilerek bir usta tarafından yaratılmış eserdir duvarınızı evinizi gerçekten dolduran. Evde yaptığınız reçeldir, tarhanadır bedeninizi doyuran.  Kenarı yıpranmış seccadedir evinizi ısıtan. Önünden geçerken duvarına dokunabildiğiniz, ” benim” , bizim diyebildiğiniz binadır tarihi taşıyan, size gurur veren, ailenizi geçmişiniz hatırlatan, canlı tutan. Arnavut kaldırımıdır ayağınızı ağrıtmadan saatlerce yürümenizi kolaylaştıran. Tarihî eserin duvarından düşen sıvayı alıp yerine yapıştırmaktır onu yaşatan; ondan kopan, evinize taşıdığınız her taş, gitmesine izin verdiğiniz her parça size bir gün hesap soracaktır mutlaka. Gelin hazır bayramı yaşarken, daha bir sıkı sarılın büyüklerinizin ellerine, daha farklı çekin içinize kokularını, daha bir değer bilin, elinizden kayıpgitmeden onlar. Farklı ülkeleri değil, yakınızdaki güzellikleri keşfedin önce. Yatırımınızı onlara yapın, her sahil kasabasının yakınında bir tarihi eser var mutlaka. Onları önce siz ziyaret edin, tanıyın, tanıtın, sahip çıkın, evlatlarınıza öğretin, gösterin, anlatın, kayıp gitmesine izin vermeyin elinizin altından. Bestelere, güftelere, tablolara, heykellere, saraylara, camilere, örtülere, evlere, geleneklere, bahçelere, annelere, babalara, evlatlara sahip çıkalım hep birlikte.Mutlu Bayramlar.

PREVIOUSNEXT
0 Comments
+ LEAVE A REPLY

CLOSE