https://figenbegen.com/en 959 0 0

GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ – PARİS

Cumartesi-Pazar, Paris’i elimizden geldiğince gezdikten sonra, Pazartesi sabahı, okula yeni başlayan çocukların sevinciyle, malzemelerimizi toparlayıp, 4 numaralı Porte d’Orléans  Metrosunu alıp, Paris’in okul kokan, krep kokan, mis kokan, sanat kokan, en güzel durağı Saint Germain Des Prés’de indik. Kiliseyi sağımıza alıp, okulumuzun adresi, Rue Bonapart 14 numaraya doğru ilerledik. Herkes heyecanlı, neyle karşılaşacağını bilmeden, ellerinde malzemeleri heyecanla okulun kapısından girerken, nereden bileceklerdi, biraz sonra, Monet’in, Degas’nın, Delacroix’nın sıralarında resim yapacaklarını. Öğrenci kartlarımızı alıp, sanatçı hocamız Fabienne Oudart’ı takip ederek çalışacağımız atölyeye geldik. Dersler tam 10.00 da başladığından, modelimiz gelinceye kadar, boyalar hazırlanıp, kağıtlar mandallandı, heyecanlı bekleyiş başladı. Chouchane gelir gelmez platformda yerini alıp, bizi ısındırma çizimleri için hareketlerine başladı. Yarım saat süren bu antrenmandan sonra, 20 dakikalık pozlar başladı, nasıl geçti anlamadan, öğle arası oldu bile. Zaman bu kadar mı iyi kullanılır, model bu kadar mı iyi poz verir, insan bu kadar mı konsantre olup resim yapar? Ortam öyle uygun ki, gösterin kendinizi, elinizden gelenin en iyisini  uygulayın kağıtlarınıza, nasıl isterseniz öyle yapın, hangi malzemeyi istiyorsanız onu kullanın, dökün tüm marifetlerinizi. Gün sizin, ortam sizin, zaman sizin; düşünecek başkası, yapılacak başka iş, yetişilecek başka bir yer yok. Fırsat elinize geçmişken, tadını çıkarın, iyi yararlanın; hazır etrafınızdaki motivasyon dolu enerji çekip gitmeden. Birazdan akşam olacak, sonra sabah, ertesi gün derken, bir sonraki, nasıl geçti anlamayacaksınız beş gün. Değerini bilin, iyi çalışın, yorgunluk hissetmeyin, bıkkınlık getirmeyin. Hergün farklı model geliyor, hergün farklı vücut ölçüleri çizmeyi, karakter vermeyi öğreniyorsunuz. Onlar öyle işlerinin ehli insanlar ki, öyle bir pozlar veriyorlar ki, bu canlı model çizimine atölyede devam etmek istesem nasıl, nereden bu kadar yetenekli modeller bulabilirim bilmiyorum. Sizi, aklınıza gelmeyecek pozlarla nasıl da zorluyorlar, o da yetmezmiş gibi, gözünüzün içine bakıyorlar çoğu zaman, usta bir çizim beklercesine. Yorulmak nedir yazmıyor kitaplarında, sabır onların özü. Öyle doğmuşlar, öylesine kıvrak, öylesine esnek ki vücutları, erkek ” kız farketmiyor, her biri duygu yüklü, sizlere yardım etmek istercesine eğilip bükülüyor, elinden geldiğince. Işığın değişmesiyle de renkten renge giriyor kıvrak vücutlar, siz renk ilave etmeseniz de rengârenk onlar. Genç-yaşlı, şişman-zayıf aynı, ruhları profesyonel onların. Bitiremezseniz de zamanında pozu, biraz daha gayretle, sabır gösteriyor, size ellerinden geldiğince yardım etmeye çalışıyorlar. Onlar estetik harikası profesyoneller. Cuma akşamüzeri ders bittiğinde herkes daha yeni tanışıyormuş gibi, ancak birbirine kaynaşmanın heyacanıyla, adresler alınıp verilmeye, fotoğraflar çekilmeye başlandı. Önümüzdeki yıl tekrar buluşmak dilekleriyle zor ayrıldık, arkadaşlardan ve hocamızdan. Hele kurs müdiremiz; hocamızın, grubumuzun çalışmalarından son derece memnun olduğunu, resimlerin sınıftakilerin en iyileri arasında olduklarını  söylediğinde ne yorgunluk kaldı ne hüzün. Hemen gelecek yıl buluşmak dilekleriyle çantalarımızı yüklenip evin yolunu tuttuk. Cumartesi sabahı Giverny’ye gitmek üzere Gare St. Lazarre’a geldik. Gar değil, sanat müzesi sanki. Üç yıl süren tadilâtın ardından, harika bir sergi salonuna dönüşmüş tarihi St. Lazarre. Cam panoların arkasına asılmış, yıllar önce yapılan yağlıboya tabloları. Monet’den, Pisarro’ya herkese ilham vermiş zamanında. Aklınıza gelebilecek tüm butikler, gazete mecmua bayileri, yiyecek-içecek büfeleri, gözlükçüden tutun da , elektronikçiye kadar ve tabi olmazsa olmaz çiçekçi bile var. Veda ederken ve ziyarete giderken sevdiğinizi bir kez daha sevindirin diye. Yürüyen merdivenler, ahşap döşeme, mis kokulu kruvasan aklımızı burada bıraktıracak. Yine de gideceğimiz yer de, buralardan kalır yeri olmayan bir kasaba olduğundan, biz trenimize doğru ilerleyelim en iyisi.Tren demek hakaret olur adeta. Son model yepyeni bir teknoloji harikası aldı bizi, içerde tuvaletten, elektronik durak yazılarına kadar, hava sıcaklığından vagon ısısına kadar herşey ışık seli gibi. Zarif, düzenli, temiz. Tıpkı içindeki insanlar gibi. Haute Normandie bölgesi tanıtımını trenin dışına boyanan amblem ve resimlerle yeteri kadar yapmış. Giverny’e varmadan havası sarmalıyor bizleri. Fransızlar bir kez daha amaçlarına ulaşmışlar.İki gün boyunca Monet’in evini, bahçesini gezip, resim yapacağız burada da. Renklerini, izlenimciliğini, ışığını, ruhunu öğreneceğiz ustanın. Tekrar teşekkürlerimizi sunacağız ona, bize bıraktığı miras için. İşte beklenen an; ben en az on kez gelmeme rağmen, Giverny’ye her öğrenci getirdiğimde bir başka heyecan kaplar içimi. Acaba onlar da benim gibi etkilenecek, heyecanlanacaklar mı? Yoksa normal bir köy gibi banal mi bulacaklar, yoksa tam tersi renk bulmakta, ustanın bahçesini boyamakta zorlanacaklar mı? Ben hep, beni mutlu eden unsurlarla, onları da mutlu etmek istedim. Hep paylaşacak şeyler bulduğumda, yer neresi olursa olsun bir daha sefere onlar da gelsin, onlar da benim gibi haz alsın istedim.Sanırım en iyi grubu bu yıl getirdim. Herkes Giverny’yi görür görmez hayranlıktan dili tutuldu. Köy; akıl almaz bir biçimde gelişmiş, herşey biz sanatçılar için yeniden düzenlenmiş, nereye baksanız her yer, her köşe, çizmeye boyamaya hazır, poz vermekte.  Onun bugünkü haline gelmesinde büyük payı olan, yaşayacağı köyün yeterli miktarda suya sahip olmadığını gördüğünde, Seine nehrinden, Vernon üzerinden kanal açtırarak köyünü suya kavuşturan Monet’dir. Monet bu köye ilk kez 1883 yılında gelmiş ve 1926 yılına, ölümüne dek burada yaşamıştır. Bahçesindeki 100 000 çiçeğin sulanabilmesi, Japon köprüsünün üzerinden geçtiği göldeki nilüferlerin büyüyebilmesi için fazla miktarda suya ihtiyaç duyulmuş. O da kolları sıvayıp, sadece eserleriyle değil, yaptığı bu büyük hizmetle de anılır olmuş.Köyde topu topu iki adet restoran var, tipik Fransız mutfağı hazırlıyorlar. Hazırlamasalar da olur, peynir, şarap yetiyor sizi çoşturmaya. Hava az kapalı da olsa, bizi fazla etkilemiyor. Öyle dolu, öyle hazır geldikki. Yağmur yardım ediyor boyaların tuvalde kayıp gitmesine, kendine rengârenk bir yol bulmasına.İlk gün, Monet’in Meşhur gelincik tarlasında, Hotel Baudy’nin ” Gül bahçesi” nde ve Giverny sokaklarında çizim yaptık. Sabah Monet’in evini ve bahçesini ziyaret edip, akşamüzeri, halk bahçe ziyaretini bitirdikten sonra biz özel olarak bahçeye girip resim yapacağız. Bunun adı ayrıcalık değil de ne. Herkez şöyle bir bakıp geçerken bizler, ustanın kanapelerine oturma ve onun baktığı yerlerden, bahçesine bakıp çizme mutluluğuna erişeceğiz. Renkler, ışık öyle güzel, öyle cezbedici ki, heyacandan içi bir tuhaf oluyor insanın. İster bin kez gelin, ister ilk kez. Heyecan hep aynı.Nasıl geçtiğini anlamadan bitti iki gün. Tadı damağımızda, ertesi gün çıkılacak ülkeye dönüş yolculuğu için hazırlıkların tamamlanabilmesi için artık otele dönme vakti. Biraz dinlenip, yeni yerler, yeni projeler için hazırlık vakti. Eskileri de unutacak değiliz, tadı damağında kalanlarla birlikte, önümüzdeki yıl yine hem buralara, hem yeni yerlere doğru yollara düşeceğiz.

PREVIOUSNEXT
0 Comments
+ LEAVE A REPLY

CLOSE