https://figenbegen.com/fr 959 0 0

YENİDEN MERHABA

Çok uzun zaman oldu biliyorum. Geçenleri unutup, yeniden bana hergün artan okuyucu yüzdesiyle verdiğiniz gücü, morali,yeni makalelerimle hak etmeye çalışacağım.

Bu geçen zaman zarfında, neler yaptığımı merak ediyorsanız; yazamasam da düşündüm, hayal ettim, sol elimi kullanarak çizmeye çalıştım, yani çok fazla üzerine düşüp, yapamıyorum diye canımı sıkmadım. Ne de olsa geçici bir süreç. Ama her zaman yazdığım gibi, şu an bile,hislerimi, düşüncelerimi sizlere aktarırken, iki elimle bile yetişmekte zorlandığım klavye, gerçekten çaresiz kalıyor düşünce hızıma karşı. Gerçekten özlemişim.

Bizleri yazmaya iten, yüreklendiren nedir diye düşündünüz mü ki hiç?  Siz okurlar elbette. Tıpkı gözleri bir yerlere dalıp giden, duygularına teslim olmuş bir romantiğin, istediğiniz kadar dürtükleyin,yere düşmemesi gibi. Konu alıp götürmüştür onu bir yerlere, içinde kaybolmuşturartık hayal aleminin. Ne deseniz sizi duymaz, hissetmez, gülümser durur delicesine etrafına.  İşte ben de, böyle olduğum, transa geçtiğim zamanlarda resim yapabiliyorum, yazı yazabiliyorum ancak.  Başka türlü, görev gibi, ısmarlama asla yapamam. Bu yüzden de karar verdim, artık sadece yazıp paylaşacağım bir duygum olduğunda yazacağım köşemde. Önceleri, görev addedip, her hafta yetişmeye çalışıyordum. Uzak kaldığımda gördüm ki; yazıların devamlılığı değil, içeriği okutuyor onları size. Yani, sık değil, özü olan konuları paylaşmalıyım ben de. Bu hafta sizlere, okumaktan, düşünmekten, çok zevk aldığım John Berger’in  » Bento » nun Eskiz Defteri’kitabından alıntılarla seslenmek istiyorum.  

‘Sanatçı; resim yaparken  » zaman » duygusunu kaybetmelidir, kendisini kışkırtan şeyleri bulup, onları çizmelidir. Zira;sanatçının mevcut birikimleri zaman zaman  » imge » ye dönüşür. O zaman ortaya çıkan gerçekten de sanat eseridir. Çünkü, çizip durduğunuz, arayıp kaybettiğiniz obje, o zaman işaretler yığını olmaktan çıkıp,  » varlık » haline gelir. Siz de o varlığı sorgulamaya başlar, daha nitelikli, daha kaliteli birçizim elde edersiniz. Berger’e göre; ‘çizen kişi, gözlemlediği birşeyi başkalarının da görmelerini sağlamakla kalmayıp, sonucun nereye varacağını bilemeden hesap verircesine çabalar duru kendi kendine »  » Bir dansçı düşünün, bedenine öylesine hakimdir ki; bazen dışına çıkar onun, bazen ötesine geçer, tekrar içine girer. Bu sadece birkaç dakikada gerçekleşir. Yoksa bir et-kemik yığını olmaktan öteye geçemez » . Ne güzel, ne düşündürücü fikirler bunlar. Bizler böyle besleniyor, böyle derse konsantre olup, öğrenci yetiştirebiliyoruz. Farkımız da bu zaten diğerlerinden. Bana göre; yaratıcılık, yürek ister. Bugibi bilgileri edinip, yazarını, sanatçısını anmadan, ona saygı duymadan, kopyalayarak; » etkilendim » demekle bir yere varılmaz zaten. Biraz, ıkınıp, sıkınıp siz de çabalayacaksını, o almanız gereken feyzi aldıktan sonra.  Nasıl demiş üstat Sokrates;  » Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir » diye. Buyrun düşünün. Bilmemelisiniz, ya da bilip yutmalısınız resim yaparken, yoksa mekanik olur eseriniz. Geçen gün ders verirken, öğrencilerin işlerini eleştiriken, ne düşündüm birdenbire; bir zamanler ben de, onlar gibi nasıl yapacağımı bilmeden çabalayıp durdum, her ne kadar anamın karnından resim yaparak doğdum desem de. Orada teknik, bilgi yok, görsellik, içtenlik vardı. Ama zaman zaman yetmiyor ki bütün bunlar. İlle teknik bilgi de giriyor işiniçine. Yıllar içinde çalışmaya devam ederken bir baktım, bayağı bir yerlere gelmeye başlıyorum. Bu benim ilk atölye sahibi olup, bilgilerimi başkalarına aktarmaya başladığım yıllar. Yavaş yavaş ben zirveye tırmandım, ve bir zamanlar bıçak sırtında çabaladığım yeri, sağlamlaştırıp şimdi olduğum yere yapıştım, düşmemeye özen gösteriyorum. Bu saaatten sonra beni başkaları değil, ancak kendim düşürebilirim gerisin geri aşağıya. İnsanın kendisine ettiğini başka kimse edemez. O halde; yavaş yavaş benim kendi çabamla tırmandığım tepelere öğrencilerimi de ellerinden tutup çekmem gerek diye düşünüyorum.   Adım adım, basamak basamak, sindire sindire. Bunu hak edip, gerçekten çok çabalayan da var,  » ben » nasılsa düzeltirim deyip, sırtını bana dayayan da. Yine de doğru bildiğimden şaşmayıp elimden geldiğince sürüklüyorum onları da peşimden. Son sürüklediğim yer de; güney Fransa’da Carpentras şehri olacak. Öyle bir çalışma içine girmişiz ki yıllardır. Çok şükür beni olduğu gibi, öğrencilerimi de takdir edip onurla karşılıyorlar bu yıl. Ne demek mi bu; Türkiye bu yıl sayemde, yaptığım çalışmaları, başarılı, bilgi, duygu yüklü eserlerime değer verip, madalyaya layık gören, Fransa tarafından  » Onur Konuğu Ülke  » olarak davet edildi Carpenras’a.  Benim sadece kendim, başarılı eserler üretmekle kalmayıp, öğrencilerime de aynısını uygulayabildiğimden, ürettirebildiğimden yola çıkarak aldık bu daveti. Bu haberi daha önce yazılı basın yoluyla duyurmaya çalıştık ama, yine de iş bana düştü, buradan sizlere yazarak ilk kez duyurmak,  sayın okurlar.  Az bir şey değil inanın, her yıl aralıksız beni davet eden bu komisyon, bu yıl atölye olarak katılabilecek durumdaki herkesi davet etti. Tadında bırakıp, şimdilik daha fazla bilgi vermek istemiyorum etkinlik hakkında, Haziran ayında  oradan çektiğim fotoğraflar ve resepsiyon belgeleriyle tekrar bilgilendireceğim sizleri. Önümüzdeki makalede ise; yine , ille de Fransa’nın bir başka köşesinden şirin bir Normandiya kasabasından anılarla buluşacağız.

Sevgilerle.

PREVIOUSNEXT
0 Comments
+ LEAVE A REPLY

CLOSE